VÜCUD
Olmak, varolmak, olan, varolan, mevcut.
Kelam ilminde Allah’ın zorunlu varlığını dile getirir. Kelamcılara göre Allah’ın nefsî, zatî ya da sübutî sıfatlarındandır.
Yunan felsefesinin, özellikle Aristo metafiziğin İslâm dünyasına girmesinden önce, kelamcılar genel bir kavram olarak vücud yerine şey ve cisim kavramlarını kullanıyorlardı. Bu dönemde, kelamcıların tartıştıkları başlıca konulardan birini, Allah’a şey ya da cisim denilip denilemeyeceği oluşturuyordu. Sonunda Allah’a cisim denilemeyeceği, çünkü Allah’ın cismin gerekli niteliklerinden olan boyutlu olmaktan münezzeh olduğu sonucuna varıldı. Buna karşılık, diğer şeyler gibi olmamakla birlikte, Allah’a şey denilebileceği kelamcıların büyük çoğunluğu tarafından kabul edildi. Zeydî kelamcılarla Mutezile’den Cehm bin Safvan bu görüşü benimsemediler.
Vücud ve cevher kavramları, İslâm felsefe ve kelamına Aristoteles felsefesinin etkisiyle girdi. Felsefecilerle kelamcılar bu kez de bu kavramları tartışmaya başladılar. Allah için cevher kelimesinin kullanılması uygun görülmedi. Vücudun ise O’nun zatî sıfatlarından biri olduğu kabul edildi. Ama sorun bununla bitmiyordu. Tartışma, vücudun Allah’ın zatından ayrı birşey olup olmadığı konusunda sürdü. Kelamcıların büyük çoğunluğu, vücudun zattan ayrı, zata eklenmiş ezeli, ebedi ve bağımsız bir sıfat olduğunu kabul etti. Ebu’l-Hasan el-Eş’arî ile Mutezile kelamcılarından Ebu’l-Hüseyin el-Basrî ise, İslâm felsefecilerine uyarak vücudun zata eklenmiş bağımsız bir sıfat olduğu görüşünü reddettiler.
Hem Allah, hem de diğer nesneler için ortaklaşa kullanılması, vücud kavramına nisbetleri bâkımından varlıkların derecelendirilmesini gerektirdi. Buna göre varlıklar, vücud kavramıyla nisbetleri bakımından üç kategoriye ayrıldı. Bu kategoriler vacib (zorunlu), mümkün (olabilir) ve mümteni (olması imkansız) biçiminde adlandırıldı.
Vacib vücud, varlığı zorunlu ve zatının gereği olan, varolmakta başka bir varlığa muhtaç olmayan varlık, Allah’tır. Vacib vücudun zatı ile vücudu arasında başkalık yoktur. Vacib vücud aynı zamanda yokluğu düşünülemeyen, yokluğu kabul etmeyen varlıktır. Vücudun yokluğu kabul etmemesi ya zatı gereği ya da başka bir varlıktan dolayıdır. Yokluğu kendi zatı gereği kabul etmeyen (Allah’ın zatı gibi) vücud vacib lizatihi adını alır. Yokluğu kabul etmeyişi başka bir varlıktan dolayı ise (Allah’ın sıfatları gibi) vacib liğayrihi denir. Varlığının başlangıcı ve sonu olmaması; atomlardan, cevher ve arazlardan ya da madde ve suretten bileşmemesi vacib vücudun başlıca özellikleridir.
Mümkün vücud, ne varlığı, ne de yokluğu zatının gereği olmayan, zatı bakımından varlığı ile yokluğu eşit olandır. Mümkün varlık, varlığı da, yokluğu da vacib olmayan ya da varlığı da, yokluğu da mümteni olmayan diye de tanımlanır. Mümkünün varlığı da, yokluğu da eşit olduğundan varolmak için mutlaka tercih edici bir sebebe muhtaçtır. Bu sebep, onun varlığını yokluğuna tercih ederse, varolur. Varlığı, sebebinden sonra olduğu için hadis, sonradan olmadır.
Yokluğu zatının gereği olan, bu nedenle varlığı imkansız şeylere mümteni, muhal ya da müstahil denir. Mümteninin temel özelliği hiçbir şekilde varolmamaktır. Mümteniyi aklen varolan bir nesne gibi düşünmek bile mümkün değildir
VACİBU’L-VÜCUD
Zorunlu varlık ya da varlığı zorunlu olan, Allah.
Kelam ilminde Allah’ın varlığının zorunluluğunu, gerekliliğini belirtir.
Vücud kavramının Yunan felsefesinin etkisiyle İslâm felsefe ve kelamına girmesinden sonra başlayan, vücudun Allah’a nisbet edilip edilemeyeceği tartışması, vücudun Allah’ın sıfatlarından biri olduğunun kabul edilmesiyle sona erdi. Genel kabule göre vücud, Allah ın zatından ayrı, ezelî, ebedî ve bağımsız bir sıfattır.
Vücud kavramının diğer nesnelere de nisbet edilmesi, varlıklar arasında bir ayrım yapılmasını gerekli kıldı. Bunun yapılmaması durumunda Allah ile diğer varlıklar aynı kavram altında toplanmış olacaktı. Bu sorunun ortadan kalkması için varlıklar, vücuda nisbetleri bakımından vacib (zorunlu), mümkün (olabilir) ve mümtezi (olması imkansız) denilen üç bölüme ayrıldı. Varlığı zatının gereği olan Allah’ın vücudu vacib; varlığını başka bir varlığa borçlu olan yaratılmış varlıklar mümkün; olması hiçbir şekilde düşünülemeyen şeyler de mümteni varlıklar olarak tanımlandı.
Zorunlu varlığın ya da varlığı zorunlu olan Allah’ın zorunluluktan gelen ayırıcı özellikleri olmalıydı. Kelam bilginleri bu ayırıcı özellikleri de şöyle belirlediler:
Bir varlık hem zatı gereği, hem de başkasından dolayı vacib olamaz.
Çünkü başkası ile var olanın, başkasının yok olması ile yok olması gerekir. Bu nedenle iki durumun bir araya gelmesi imkansızdır.
Zatı gereği vacib olan bileşik olamaz. Çünkü her bileşik parçasına muhtaçtır. Bu varlığın başkasına muhtaç olduğu anlamına gelir. Başkasına muhtaç olan varlık, zatı bakımından vacib değil, mümkündür. Zatı bakımından vacib olan başkası ile birleşmez. Birleşme, başkası ile ilişki kurmaktır. Zatı bakımından vacib olanın böyle bir ilişkisi de olamaz.
Zatından dolayı vacib olanın vücudu, mahiyeti üzerine zaid olamaz. Çünkü o vücud mahiyetten müstağni değilse, zatı bakımından mümkün ve bir müessire muhtaçtır. Zatından dolayı vacib olanın vücudu kendi üzerine zaid olamaz. Çünkü eğer vücubiyet vücudu gerektiriyorsa fer’î olan asıl olana asıl olur ki, bu imkansızdır.
Zatıyla vücubiyet iki nesne arasında ortak olmaz. Yoksa bu, ikisinden birinin öbüründen ayrıldığı nesneye ters düşer ve böylece her biri, ortaklaştıkları nesne ile ayrıldıkları nesneden bileşmiş olurlar. Zatı bakımından vacib olan, her yönden vacibdir. Zatından dolayı vacib olan yok olamaz. Eğer yok olursa, varlığı, yokluğunun sebebinin yok olmasına bağlı olurdu. Başkasına bağlı olanın da zatı bakımından mümkün olması gerekirdi. Zatı bakımından vacib olan, zatının gerektirdiği bir takım niteliklerle donanabilir
Malasef Yorumlar Kapalı.