Esmâ-i Hüsnâ’nın Kur’ân-ı Kerim’deki tertibi şu şekilde nazil olmuştur.
1. Allah
2. Rahman: Bağışlayan, esirgeyen.
3. Rahîm: Bağışlayan, acıyan.
“Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla.” [224]
4. Rab: Her şeyin sahibi. (Rabb’ül-Alemin)
“Hamd âlemlerin Rabbi Allah’a mahsustur.”[225]
5. Melik: Görünen ve görünmeyen alemlerin sahibi.
“O, ceza gününün malikidir.” [226]
“Gerçek hükümdar olan Allah, yücedir.” [227]
6. Muhît: Her şeyi çepeçevre kuşatan.
“Halbuki Allah, kafirleri çepeçevre kuşatmıştır.” [228]
“Bilesiniz ki O, her şeyi (ilmiyle) kuşatmıştır.”![229]
7. Kadir: Her şeye gücü yeten.
“Şüphesiz ki Allah’ın her şeye gücü yeter.” [230]
8. Alîm: Hakkıyla bilen.
“O, yerde ne varsa hepsini sizin için yarattı. Sonra (kendisine has bir şekilde) semaya yöneldi, onu yedi kat olarak yaratıp düzenledi. O, her şeyi hakkıyla bilendir.” [231]
9. Hakîm: Bütün iş ve emirleri yerinde olan.
“Melekler: Yâ Rab! Seni noksan sıfatlardan tenzih ederiz. Senin bize öğrettiklerinden başka bizim bilgimiz yoktur. Şüphesiz âlim ve hakim olan ancak sensin, dediler.” [232]
10. Tevvab: Kullarını tevbeye sevk eden ve tevbeleri bol bol kabul eden.
“Adem, Rabbinden bir takını ilhamlar aldı ve derhal tevbe etti. Çünkü Allah tevbeleri kabul eden ve merhameti bol olandır.” [233]
11. Bari: Yaradan.
“… Onun için yaradanınıza tevbe edin.” [234]
12. Basîr: Her şeyi gören.
“… Allah onların yapmakta olduklarını eksiksiz görür.” [235]
13. Velî: Yardımcı, dost.
“…O ne güzel dost ve ne güzel yardımcıdır.”[236]
14. Nasır: Yardımcı.
“… Sizin için Allah’dan başka ne bir dost ne de bir yardımcı vardır.” [237]
15. Vasi’: İlim ve merhameti her şeyi kuşatan.
“Allah’ın rahmeti ve nimeti geniştir. Her şeyi bilendir.” [238]
16. Bedi’: Eşi ve örneği olmayan, sanatkârane yaratan.
“(O), göklerin ve yerin eşsiz yaratıcısıdır.” [239]
17. Semi’: Her şeyi işiten.
“Ey Rabbimiz! Bizden bunu kabul buyur. Şüphesiz sen işitensin bilensin.” [240]
18. Aziz: Yenilmeyen, eşsiz galip
“Ey Rabbimiz! Onlara, içlerinden senin ayetlerini kendilerine okuyacak, onlara kitap ve hikmeti öğretecek, onları temizleyecek bir peygamber gönder. Çünkü üstün gelen, her şeyi yerli yerince yapan yalnız sensin.” [241]
19. İlâh: Yegane mabud.
20. Vahid: Bölünüp parçalara ayrılmayan, benzeri bulunmama anlamında tek.
“Yoksa Yakub’a ölüm geldiği zaman siz orada mı idiniz? O zaman (Yakub) oğullarına: Benden sonra kime kulluk edeceksiniz? demişti. Onlar: Senin ve ataların İbrahim, İsmail ve İshak’ın ilahı olan tek Allah’a kulluk edeceğiz; biz ancak O’na teslim olmuşuzdur, dediler.” [242]
21. Rauf: Merhametli, şefkatli.
“… Zira Allah insanlara karşı şefkatli ve merhametlidir.” [243]
22. Şâkir: İyiliğe karşı mükafat veren.
“Her kim gönüllü olarak bir iyilik yaparsa şüphesiz Allah kabul eder ve (yapılanı) hakkıyla bilir.” [244]
23. Gafur: Bütün günahları bağışlayan.
“Şüphesiz ki Allah çok bağışlayan, çokça esirgeyendir.” [245]
24. Karîb: Kullarına çok yakın.
“Kullarım sana, beni sorduğunda (söyle onlara): Ben çok yakınım…” [246]
25. Halim: Acele ve kızgınlıkla acele hareket etmeyen.
“Allah yapmakta olduklarınızı bilir.” [247]
26. Habîr: Her şeyden haberdar olan.
“Allah yapmakta olduklarınızı bilir.” [248]
27. Hayy: Ebedi diri.
28. Kayyum: Her şeyin varlığı kendisine bağlı olup kainatı idare eden.
“Allah, O’ndan başka ilah yoktur; O, Hayy’dır, Kayyum’dur.” [249]
29. Âlî: Şeref ve hükümranlık bakımından en yüce, aşkın.
30. Azîm: Zat ve sıfatlarının mahiyeti anlaşılamayacak kadar ulu.
“… O yücedir, büyüktür.” [250]
31. Ganî: Her şeyden müstağni, kendi dışındaki her şey O’na muhtaç,
“Allah zengindir, acelesi de yoktur.” [251]
32. Hamid: Övülmeye layık.
“… Biliniz ki Allah zengindir, övgüye lâyıktır.” [252]
33. Vehhâb: Karşılıksız bol bol veren.
“… Bize tarafından rahmet bağışla. Lütfü en bol olan sensin.” [253]
34. Camı: Toplayıp düzenleyen, kıyamet günü hesaba çekmek için mahlukâtı toplayan.
“Rabbimiz! Gelmesinde şüphe edilmeyen bir günde, insanları mutlaka toplayacak olan sensin.”‘[254]
35. Kâim: İşleri tedbir edip, ayakta tutan.
“Allah, adaleti ayakta tutarak (delilleriyle) şu hususu açıklamıştır ki, kendisinden başka ilah yoktur. Melekler ve ilim sahipleri de bunu ikrar etmişlerdir.” [255]
“Herkesin kazandığını gözetleyip muhafaza eden, (hiç böyle yapmayan gibi olur mu?)” [256]
36. Malîkü’l Mülk: Mülkün sahibi.
“(Rasulüm!) De ki: Mülkün gerçek sahibi olan Allah’ım! Sen mülkü dilediğine verirsin ve mülkü dilediğinden geri alırsın…” [257]
37. Şehîd: Her şeyi gözetleyerek bilen.
“… Allah yaptıklarınızı görüp durur…” [258]
38. Nasır: Yardım eden.
“Oysa sizin mevlânız Allah’tır ve O, yardımcıların en hayırhsıdır.” [259]
39. Vekîl: Güvenilip, dayanılan.
“…Onların imanlarını bir kat daha arttırdı ve ‘Allah bize yeter, O ne güzel vekildir!’ dediler.” [260]
40. Rakîb: Gözetleyip kontrol eden.
“… Hesab sorucu olarak da Allah yeter.” [261]
41. Hasîb: Kullarına yeten ve onları hesaba çeken.
“… Hesap sorucu olarak da Allah yeter.” [262]
42. Kebîr: Zat ve sıfatları anlaşılamayacak kadar büyük, ulu.
“… Çünkü Allah yücedir, büyüktür.” [263]
43. Afûv: Hiçbir sorumluluk kalmayacak şekilde günahları affeden.
“Şüphesiz Allah çok affedici ve bağışlayıcıdır.” [264]
44. Mukît: Bedenlerin ve ruhların gıdasını yaratıp veren, bilip gücü yeten ve koruyan.
“Allah her şeyin karşılığını vericidir.” [265]
45. Rezzâk: Mahlukâtın beden ve ruhlarının gıdasını yaratıp veren.
“… (Ey Rabbimiz!) Bizi rızıklandır; zaten sen, rızık verenlerin en hayırlısısın.” [266]
46. Fâtır: Yoktan var eden.
“De ki: Gökleri ve yeri yoktan var eden, yedirdiği halde yedirilmeyen Allah’tan başkasını mı dost edineceğim!”[267]
47. Kahir: Yenilmeyen, yegâne galib.
“O, kulların üstünde her türlü tasarrufa sahiptir.” [268]
48. Kâdîr: Her şeye gücü yeten, yegâne kudret sahibi.
“Ona Rabbinden bir mucize indirilseydi ya!” dediler. De ki: Şüphesiz Allah mucize indirmeye kadirdir.”[269]
49. Hak: Fiilen var olan, mevcudiyeti ve uluhiyyeti gerçek olan.
“Sonra insanlar gerçek sahipleri olan Allah’a döndürülürler.” [270]
50. Âlimü’l-Gaybi Ve’ş-Şehadeti: Gizliyi de açığı da bilen.
“Gizliyi ve açığı bilendir ve O, hikmet sahibidir, her şeyden haberdardır.” [271]
51. Halîk: Takdirine uygun yaratan.
“İşte Rabbiniz Allah O’dur. O’ndan başka ilah yoktur. O, her şeyin yaratıcısıdır.” [272]
52. Latîf: Yaratılmışların ihtiyacını en ince noktasına kadar bilen sezilmez yollarla karşılayan.
“Gözler O’nu göremez; halbuki O, gözleri görür. O eşyayı pek iyi bilen, her şeyden haberdar olandır.”[273]
53. Hakem: Hüküm veren.
“(De ki): Allah’dan başka bir hakem mi arayacağım? Halbuki size Kitab’ı açık olarak indiren O’dur.”[274]
54. Sâdık: Doğru söyleyen.
“Bu, zulümleri yüzünden onlara verdiğimiz cezadır. Biz elbette doğru söyleyeniz.” [275]
55. Mevlâ: Gerçek dost, sahip.
“… Bilin ki Allah, sizin sahibinizdir. O ne güzel sahip ve ne güzel yardımcıdır!” [276]
56. Kavi: Her şeye gücü yeten, kudretli.
“Allah güçlüdür. Onun cezası şiddetlidir.”[277]
57. Hafız: Koruyan gözeten.
“… Benim Rabbim her şeyi gözetendir.” [278]
58. Mucîb: İstek ve arzulara karşılık veren.
“… O’na tevbe edin. Çünkü Rabbim (kullarına) çok yakındır (dualarını) kabul edendir.” [279]
59. Mecîd: Şanlı, şerefli.
“… Şüphesiz ki O, övülmeye lâyıktır, iyiliği boldur.” [280]
60. Vedûd: Çok seven ve sevilen.
“… Muhakkak ki Rabbim çok merhametlidir (mü’minleri) çok sever.” [281]
61. Müsteân: Sığınılan.
“…Artık (bana düşen) hakkıyla sabretmektir. Anlattığınız karşısında (bana) yardım edecek olan ancak Allah’tır.”[282]
62. Gâlib: Yegane galebe sahibi.
“Allah emrini yerine getirmeye kadirdir. Fakat insanların çoğu (bunu) bilmezler.” [283]
63. Kahhar: Yenilmeyen, yegane galib.
“… Çeşitli tanrılar mı daha iyi, yoksa gücüne karşı durulamaz olan bir tek Allah mı?” [284]
64. Hafîz: Koruyup gözeten.
“… Allah en hayırlı koruyucudur. O, acıyanların en merhametlisidir.” [285]
65. Müteâlî: İzzet ve şeref, hükümranlık bakımından yüce, aşkın.
“O, görüleni de görülmeyeni de bilir, çok büyüktür, yücedir.” [286]
66. Valî: Kainata hâkim olup onu yöneten.
“… Onların Allah’tan başka yardımcıları da yoktur.” [287]
67. Şedîd: Azabı çetin ve şiddetli [288]
“Onlar, Allah hakkında mücâdele edip dururken O, yıldırımlar gönderip onlarla dilediğini çarpar. Ve O azabı pek şiddetli olandır.” [289]
68. Varis: Varlığının sonu olmayan
. “Şüphesiz biz diriltir ve öldürürüz. Ve her şeye biz varis oluruz.” [290]
69. Hallak: Hakkıyla yaratan.
“Şüphesiz Rabbin hakkıyla yaratan, pek iyi bilendir.” [291]
70. Kefîl: Bütün işleri üzerine alan yegâne varlık.
“Antlaşma yaptığınız zaman, Allah’ın ahdini yerine getirin ve Allah’ı üzerinize şahit tutarak, pekiştirdikten sonra yeminleri bozmayın.” [292]
71. Muktedir: Her şeye gücü yeten, kudretli.
“Allah, her şey üzerinde iktidar sahibidir.” [293]
72. Hafi: Lütufkar.
“İbrahim: Selâm sana (esen kal) dedi, Rabbimden senin için mağfiret dileyeceğim. Çünkü O bana karşı çok lütufkardır.” [294]
73. Gaffar: Çok bağışlayan, daima affeden.
“Şu da muhakkak ki ben, tevbe eden, inanan ve yararlı iş yapan, sonra (böylece) doğru yolda giden kimseyi bağışlarım.” [295]
74. Hadî: Yol gösteren, hidayete erdiren
“Allah, iman edenleri, kesinlikle dosdoğru bir yola yöneltir.” [296]
75. Mübîn: Apaçık gerçek olan.
“Allah’ın apaçık gerçek olduğunu anlayacaklardır.” [297]
76. Nur: Nürlandıran, nûr kaynağı.
“Allah, göklerin ve yerin nurudur.” [298]
77. Kerîm: Her türlü fazilete sahip olan, kerem sahibi.
“… Şükreden ancak kendisi için şükretmiş olur, nankörlük edene gelince, o bilsin ki, Rabbinin hiçbir şeye ihtiyacı yoktur, çok kerem sahibidir.” [299]
78. Müntekîm: Suçluları cezalandıran.
“Kendisine Rabbinin âyetleri hatırlatıldıktan sonra onlardan yüz çevirenlerden daha zalim kim olabilir? Muhakkak ki biz, günahkârlara layık oldukları cezayı veririz.” [300]
79. Fettah: İyilik kapılarını açan, en güzel hakem, fatih.
“De ki: Rabbimiz hepimizi bir araya toplayacak, sonra aramızda hak ile hükmedecektir.” [301]
80. Şekûr: Az bir iyiliğe karşı çok mükâfat veren.
“Çünkü Allah, onların mükâfatlarını tam öder ve lütfundan onlara fazlasını da verir. Şüphesiz O, çok bağışlayan, şükrün karşılığını bol bol verendir.” [302]
81. Kâ’fî: Her şeye kâfi gelen.
“Allah kuluna kâfi değil midir?”[303]
82. Gâfir: Bağışlayan.
“Günahı bağışlayan…” [304]
83. Rafiu’d-Derecât: Dereceleri yükselten.
“Dereceleri yükselten…” [305]
84. Zu’l-Arş: Arş sahibi.
“Dereceleri yükselten, Arşın sahibi Allah, kavuşma günüyle korkutmak için kullarından dilediğine iradesiyle ilgili vahyi indirir.” [306]
85. Muhyî: Hayat, can veren.
“Senin yeryüzünü kupkuru görmen de Allah’ın âyetlerindendir. Biz onun üzerine suyu indirdiğimiz zaman, harekete geçip kabarır. Ona can veren, elbette ölüleri de diriltir. O, her şeye kadirdir.” [307]
86. Rezzak: Her türlü rızkı veren, ruhu, bedeni rızıklandıran.
87. Zu’l-Kuvva: Güç, kuvvet ve kudret sahibi.
88. Metin: Herşeye gücü yeten, yegane kudret sahibi.
“Şüphesiz rızık veren, güç ve kuvvet sahibi olan ancak Allah’tır.” [308]
89. Ber: İyilik eden, vaadini yerine getiren.
“Gerçekten biz bundan önce O’na yalvarıyorduk. Çünkü iyilik eden, esirgeyen ancak O’dur.” [309]
90. Melik: Gayb ve şuhûd âlemlerin sahibi.
“Güçlü ve yüce Allah’ın huzurunda hak meclisindedirler.” [310]
91. Zû’l-Celâlî Ve’l-İkrâm: Azamet ve ikram sahibi.
“Ancak azamet ve ikram sahibi Rabbinin zâtı baki kalacak.” [311]
92. Evvel: Varlığının başlangıcı olmayan.
93. Âhîr: Varlığının sonu olmayan.
94. Zahir: Varlığını ve birliğini belgeleyen bir çok delilin bulunması açısından aşikar.
95. Bâtın: Zatının görülmemesi ve mahiyetinin anlaşılmasının mümkün olmaması bakımından gizli olan.
“O ilktir, sondur, zahirdir, bâtındır. O, her şeyi bilendir.” [312]
96. Kuddüs: Her türlü eksiklikten münezzeh olan.
97. Selâm: Esenlik ve barış veren.
98. Mü’mîn: Güven veren ve güvenilip dayanılan, vaadi hak.
99. Müheymin: Kâinatın bütün işlerini tedbir edip, yöneten.
100. Cebbar: İradesi baskı altında olmayan, her durumda yürüten, yaratılmışların halini iyileştirip gözeten.
101. Mü’tekebbir: Azamet ve yüceliğini izhar eden.
“O, öyle Allah’tır ki, kendisinden başka hiçbir ilah yoktur. O, mülkün sahibidir, eksiklikten münezzehtir, selâmet verendir, emniyete kavuşturandır, gözetip koruyandır, üstündür, istediğini zorla yaptıran, büyüklükte eşi olmayandır. Allah, müşriklerin ortak koştukları şeylerden münezzehtir.”[313]
102. Musavvir: Şekil veren, nitelik ve özellik kazandıran.
“O, yaratan, var eden, şekil veren Allah’tır. En güzel isimler O’nundur. Göklerde ve yerde olanlar O’nun şanını yüceltmektedirler. O galiptir, hikmet sahibidir.”[314]
103. Âlâ: Yüce.
“Yüce Rabbinin adını tesbih (tasdik) et.” [315]
104. Ekrem: Kerem sahibi.
“Rabbin, en büyük kerem sahibidir.” [316]
105. Ahad: Benzerinin bulunmaması, parçalanmaması itibariyle tek.
“De ki: O, Allah birdir.”[317]
106. Samed: Hiçbir şeye ihtiyacı olmayan, her şeyden müstağni, arzu ve ihtiyaçları, sebebiyle herkesin yöneldiği ulular ulusu, müstağni.
“Allah Samed’dir.”[318]
Öyle kî:
O, doğmamış ve doğurmamıştır. O’nun hiçbir dengi yoktur.
İşte saymış olduğumuz Allah’ın bu güzel isimleri Kur’ân-ı Kerim’de isim kipiyle gelmiş olup, ayet-i kerimelerde açık olarak geçmektedir toplam 106 adettir. Allahu alem bissevab.
[224] Fatiha: 1/1
[225] Fatiha: 1/2
[226] Fatiha: 1/4
[227] Taha: 20/114
[228] Bakara: 2/19
[229] Fussilet: 41/54
[230] Bakara: 2/20
[231] Bakara: 2/29
[232] Bakara: 2/23
[233] Bakara: 2/37
[234] Bakara: 2/55
[235] Bakara: 2/55
[236] Şûra: 42/28
[237] Bakara: 2/107
[238] Bakara: 2/115
[239] Bakara. 2/117
[240] Bakara: 2/127
[241] Bakara: 2/129
[242] Bakara: 2/133
[243] Bakara: 2/143
[244] Bakara: 2/158
[245] Bakara: 2/173
[246] Bakara: 2/186
[247] Bakara: 2/234
[248] Bakara: 2/234
[249] Bakara: 2/255
[250] Bakara: 2/255
[251] Bakara: 2/263
[252] Bakara: 2/267
[253] Âl-i İmran: 3/8
[254] Âl-i İmran: 3/9
[255] Âl-i İmran: 3/18
[256] Ra’d: 13/33
[257] Âl-i İmran: 3/26
[258] Âl-i İmran: 3/98
[259] Âl-i İmran: 3/150
[260] Âl-i İmran: 3/173
[261] Nisa: 4/1
[262] Nisa: 4/6
[263] Nisa: 4/34
[264] Nisa: 4/43
[265] Nisa: 4/85
[266] Maide: 5/114
[267] En’am: 6/14
[268] En’am: 6/18
[269] En’am: 6/37
[270] En’am: 6/62
[271] En’am: 6/73
[272] En’am: 6/102
[273] En’am: 6/103
[274] En’am: 6/114
[275] En’am: 6/146
[276] Enfal: 8/40
[277] Enfal: 8/52
[278] Yûsuf: 12/21
[279] Hûd: 11/61
[280] Hûd: 11/73
[281] Hûd: 11/90
[282] Yûsuf: 12/18
[283] Yûsuf: 12/21
[284] Yûsuf: 12/39
[285] Yûsuf: 12/65
[286] Ra’d: 13/9
[287] Ra’d: 13/11
[288] Hasan ‘Şedid’ ismini Züheyr’in rivayetinden almıştır. Şedid isminin Allah’ın yüce ve mübarek isimleri arasında zikredilmesi Kur’an’ın esrarındandır. Yine bu ismin Kur’an’ın onüçüncü cüzünün, onüçüncü suresinin, onuçüncü ayetinde yer alması calib-i dikkattir. Zira bu isim Mushaf-ı Şerifin tertibi üzere onüçüncü sûresi olan Ra’d sûresinde yer almaktadır. Aynı şekilde ayette geçen Şedidü’l-İkab harflerinin onüç olması. Kur’an’ın esrarındandır.
[289] Ra’d: 13/13
[290] Hicr: 15/23
[291] Hicr: 15/86
[292] Nahl: 16/91
[293] Kehf, 18/45
[294] Meryem: 19/47
[295] Tâhâ: 20/82
[296] Hacc: 22/54
[297] Nûr: 24/25
[298] Nûr: 24/35
[299] Neml: 27/40
[300] Secde: 32/22
[301] Sebe: 34/26
[302] Fatır: 35/30
[303] Zümer: 39/36
[304] Mü’min: 40/3
[305] Mü’min: 40/15
[306] Mü’min: 40/15
[307] Fussilet: 41/39
[308] Zâriyât: 51/58
[309] Tur: 52/28
[310] Kamer: 54/55
[311] Rahman: 55/27
[312] Hadid: 57/3
[313] Haşr: 59/23
[314] Haşr: 59/24
[315] A’la: 87/1
[316] Alak. 96/3
[317] İhlâs: 112/1
[318] İhlas ,112/2
Malasef Yorumlar Kapalı.