Akl-ı mead
Hadidü’l-basar, (keskin bakışlı) onların nasibi ise enbiya evliyadır. İrfan ve ilimle terbiye olunan, ahireti düşünen, gelecğini kavrayan, şer’i hükümlerle hakkı batıldan ayırt eden, ve “sadakte” deyip, o hakaiki kabul eden, Kur’an’a da “barekallah” deyip ahkamınca amel eden ve vuslata eren insan-ı kamilin aklıdır. “O kullarım ki, onlar sözü dinlerler, sonra da en güzel uyarlar. İşte onlar, Allah’ın doğru yola ilettiği kimselerdir. Gerçek akıl sahipleri onlardır.” 1
“Allah -azze ve celle- katında en makbul mü’min, Allahu Teala’ya ibadete kendisini hasreden, kullarına öğüt veren, aklı kemale eren, ayıplarını görüp kendisine öğüt veren ve hayatı boyunca bununla amel edendir. İşte necat bulan ve zafere ulaşan budur.” 2
Yine akl-ı meadla alakalı olarak Peygamberimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Akıllı ve ileri görüşlü kişi, kendini murakabe edip ölüm sonrası için çalışan kimsedir. Ahmak da, nefsinin arzularının peşinde koşup Allah’tan kurtuluşu hayal ederek ona (Allah’a) ümit bağlayan kimsedir.” 3
Akl-ı selim (hiss-i selim)
İyiyi kötüden ayırt edip insana yar ve yaver olan, hak ve hakikatten ayrılmayan, Allah ve Resulüne iman ettikten sonra İslamın emirlerine uyup selimü’l-kalbe mazhar olan ve müsbet düşünen ariflerin aklıdır.
“Sana Kitabı indiren Odur. Ondan kitabın anası (temeli) olan bir kısım ayetler muhkemdir, diğerleri ise müteşabihtir. Kalplerinde bir kayma olanlar, fitne çıkarmak ve olmadık yorum yapmak için ondan müteşabih olanına uyarlar. Oysa onun tevilini Allah (c.c.)’tan başkası bilmez. ilm-i le dün sahipleri ise,biz ona inandık, tümü Rabbimizin katındandır’ derler. Akl-ı selim sahiplerinden başkası öğüt alıp düşünmez.” 4
Ebu Derda (r.a.)dan rivayet edilir ki Resulüllah’a ilimde derinleşenlerin kim oldukları sorulunca:
“Kendisi, dili ve kalbi doğru olan; midesini ve namusunu haramdan koruyanlar, işte onlar ilimde derinleşenlerdir.” 5 buyurdular .
“Şüphesiz göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün ard arda gelişinde akl-ı selim sahipleri için gerçekten açık ibretler, deliller vardır. Onlar ayakta iken, otururken, yan yatarken Allah’ı zikrederler ve göklerin ve yerin yaratılışı konusunda düşünürler ve derler ki: “Rabbimiz, sen bunu boşuna yaratmadın. Sen pek yücesin, bizi ateşin azabından koru.” 6
Bu ayet, zikrin ancak tefekkürle ve dua ile tamamlanacağının da delilidir.
İbn-i Ömer (r.a.) şöyle der: Peygamber Efendimize (s.a.v)bu ayetler nazil olunca Efendimiz hıçkırarak ağlamış ve şöyle buyurmuştur:
“Bu ayetleri okuyup da üzerinde düşünmeyen kimselere yazıklar olsun!” 7
Bu akıl da şeriatın nuru ile aydınlanan akıldır. Onun yükselişi ve itidale kavuşması, şeriat nurunun aydınlatması ile doğru yolda bulunmasındandır. Çünkü şeriat Hz. Peygamber (a.s.m.)’ın dili ile gelmiştir. Bu ise onun ruhunun ilahi huzura ve Cenab-ı Hakka yakın olmasından, Allahu Teala’nın ayet ve kudretine karşı kalb durumunda bulunan ruhi basiretin keşif gücünden, aklının istikametinin basiretle takviye edilmesinden kaynaklanmıştır.
“Akl-ı selim ile merzuk(Rızıklanan) olan kişi kurtulmuştur.” 8
Akl-ı mesmu
Bu akıl, kabil-i hitap olan akıldır. İslam nuruyla hakikata erip, şeriat ve sünnetten ayrılmayan, daha sonra da tecrübe bilgiyle gelişip rüşde eren, mümeyyiz, yani hayrı ve şerri anlayıp birbirinden ayırt eden mü’min kimsenin aklıdır.
“İşte biz, bu misalleri insanlar için getiriyoruz. Fakat alimlerden başkası bunlara akıl erdirmez. Allah (c.c.) gökleri ve yeri hak olarak yarattı. Şüphesiz bunda mü’min kimseler için bir ayet vardır.” 9
Hz. Ali (r.a) şöyle buyurmuştur: “Aklı iki olarak gördüm. Birisi matbu (iyiyi kötüyü henüz ayıramayan) diğeri mesmu (ögrenmekle elde edilen) akıl. Fıtrı akıl olmadıkça öğretilmekle elde edilen akıl menfaat vermez. Nitekim, göz görmeyince güneşin ziyasının menfaat vermemesi gibi. Dünya ve ahiret saadetinin vesilesi olan akıl nasıl olur da şerefli olmaz veya böyle bir akıldan nasıl şüphe edilebilir?”
Fahreddin-i Razı, Ankebut Suresinin 44. ayetini açıklarken “Göklerin ve yerin yaratılışı, her insan için bir ayettir. Ama bunların hak ile yaratılışı (yani boş yere yaratılmamış olması) sadece mü’minler için bir ayettir (delildir)” der.
Hak Teala’nın, “Biz o ikisini ancak hak ile yarattık. Ama onların çoğu bunu bilmezler.” 10 “Onlara, gökleri ve yeri kim yarattı?” diye soracak olsan, ‘Allah’ derler.”11 buyruğunu sözüne delil getirerek, insanları ekserisinin, bu yaratılımışın oluşunu bilmenin dışında olduklarını söyler.
Peygamberimiz (s.a.v) şöyle buyurmuştur:
İnsan güzel ahlakıyla gündüz oruç tutup gece ibadet edenler seviyesine ulaşır. Fakat aklı tamam olmadıkça ahlakı da güzelleşmez. Aklı olgunlaşınca imanı da kemale erer. Rabbine itaat eder ve düşmanı olan şeytana isyan eder.” 12
Akl-ı Maaş
Mergub (rağbet edilmiş) ağniya ve ehl-i dünya olan kimselerdir. Zahiri kasirü’n-nazardır. (kısa görüşlü). Aklın en alt tabakalarından olup, günlerini maişet düşüncesi içinde geçiren erbab-ı dünya aklıdır. Çoğunlukla insanların maalesef bu gibi kimselere meyl ettikleri görülmektedir.
Allah (c. c.), Kuran-ı Kerim’de şöyle buyurmaktadır:
“Onlar, hayat ancak bu dünyadaki hayatımızdan ibarettir; biz bir daha da diriltilecek değiliz, demişlerdi.” 13
“Dünya hayatı yalnızca bir oyun ve bir oyalanmadan başkası değildir. Korkup sakınmakta olanlar için ahiret yurdu gerçekten daha hayırlıdır. Yine de akıl erdirmeyecek misiniz?” 14
Akl-ı maaşa işaret eden bir hadiste şöyle buyurulmuştur: “Az da olsa başarılı olmak, hiç başarı göstermeyen akıllı olmaktan iyidir. Sadece dünya işlerinde akıllı olmak ve sadece dünya işlerine çalışan akıl zararlıdır. Ahiret işlerinde başarılı olan akıl, sevindirici ve ferahlık vericidir.” 15
Şimdi de Tevbe ve Necm surelerindeki ayetlere kulak verelim:
“Onların malları ve çocukları seni imrendirmesin. Çünkü Allah, bunlarla ancak dünyada onların azablarını çoğaltmayı ve onların kafir olarak canlarının güçlükle çıkmasını istiyor.” 16
“Onun için sen, bizi anmaktan yüz çeviren ve dünya hayatından başka bir şey istemeyen kimselere yüz verme.” 17
“Zikrimizden yüz çeviren” hususunda şu izahlar yapılmıştır: Kur’an’dan yüz çevirme, nakli ve aklı delillerden yüz çevirme ya da Allah’ı anmaktan yüz çevirme, demektir.
Akl-ı matbu
Yaratılışından itibaren her çocukta bulunan, öğrenmeden önce var olan akıldır. Büluğ yaşına henüz ermemiş erkek çocuğa murahık, büluğ yaşına henüz ermemiş kız çocuğuna ise murahıka denir. İyi ile fenayı ayırt edemeyen bu akıl ise mümeyyiz olmayıp kabil-i hitap değildir.
“O halde yüzünü, Allah’ı bir tanıyarak dine, Allah’ın insanları üzerine yaratmış olduğu fıtratına doğrult. Allah’ın yaratışında değişiklik bulunmaz. Dosdoğru din budur; fakat insanların çoğu bilmezler.” 18
Ebu Hureyre (r.a.)’ den rivayet edilen. bir hadis-i şerifte Peygamber (a.s.m.) şöyle buyurmuştur:
“Her doğan çocuk, fıtrat üzere doğar. Öyle iken ana babası onu Yahudileştirir veya Hıristiyanlaştırır ya da Mecusileştirir. Nitekim hayvan, derli toplu bir hayvan yavrular, içlerinde bunu veya diğer organları kesilmiş görür müsünüz?” 19
Akl-ı beşer
İnsan aklı ve düşüncesidir. Kur’an’ın hakaik-i ilahiyeye dair yanıtı mühimdir. çünkü hadsiz dalalet yolları içindeyken gidip de o iman hakikatlarını bulmak her insanın nasibi değildir. Velev ki beşerin en dahi hükemalarının, İslam meselelerinin en küçüğünü bile akıllarıyla anlayamadıkları malumdur. Nasıl ilim tek başına hadi değilse akılda vahyin irşadına muhtaçtır. Kur’an’ın gösterdiği beyandan sonra, safayı kalb ve tezkiye-i nefs yapmadığı takdirde Allah’a vuslat, akl-ı beşerin karı değildir. Aklına mağrur olup heva ve hevesine uyup vahye kulak vermeyenler, peygambere ve varislerine boyun eğmeyenler, riyaset davasında bulunarak “en e rabbüküm” (Ben sizin rabbinizim) iddasını güderek firavunlaşırlar.
Bakara Suresinin 86. ayetinde ise fani alem için baki alemi satanlardan şöyle bahsedilir:
“İşte onlar, ahirete karşılık dünya hayatını satın alan kimselerdir. Bu yüzden ne azapları hafifletilecek, ne de kendilerine yardım edilecektir. 20
“Hakikaten biz bu Kur’an’da insanlar için her türlü misali sayıp dökmüşüzdür, fakat tartışmaya en çok düşkün varlık insandır.” 21
“Hanginiz amel bakımından daha güzel iş yapacağını denemek için…” ayetinin tefsiriyle alakalı Peygamber Efendimiz, “Yani hanginiz hak ve sevabı anlamak, iyiyi kötüden seçmek ve gereğini yapmak cihetiyle akıl ve anlayışça daha güzel, Allah (c.c.) Teala’nın yasakladığı haramlardan, nehiylerden, günahlardan, fenalıklardan ve zararlı şeylerden sakınıp korunma bakımından daha takvalı ve Allah (c.c.)’a itaatte daha çabuksunuz?” buyurmuştur. 22
“Allah size işte böylece ayetlerini açıklar ki akledip hakikati anlayasınız.” 23
Akl-ı fıtr
Sefih akıL. Hılki ve cibilli olan eski sapık felsefecilerin aklıdır Ve hususan İşrakıyyunun teselsül tabiri ile müessiriyetini iddia ettikleri sebeplerden birisidir. Bunun neticesi şirke gider. Böylece “ukul-ü aşere” dedikleri, birbirinden türeyen on aklın varlığı tevehhüm edilerek dalalete gidilmiştir. Hükemanın yüksek kısmı olan İşrakıyyun böyle dalalete düşmüşse maddiyyun, tabiiyyun gibi aşağı kısımları ne kadar dalalete düşmüştür, siz kıyas ediniz.
“Onlardan seni dinleyenler vardır; oysa biz onu kavrayıp anlamalarına bir engel olarak kalpleri üzerine kat kat örtüler ve kulaklarında bir ağırlık kıldık. Onlar hangi apaçık belgeyi görseler yine ona inanmazlar. Öyle ki, o inkar etmekte olanlar sana geldiklerinde, seninle tartışmaya girerek, ‘Bu, öncekilerin uydurma masallarından başka bir şey değildir.’ derler.” 24
Resulullah Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
Allahu Teala, şüphelerin vürudunda tenkid edici ve doğruyu yanlıştan ayıran görüşü, şehvetlerin hücumunda da akl-ı kamili sever.” 25
Kur’an-ı Mübinde şöyle buyurulur:
“İnsanlardan, bilgisi olmaksızın Allah hakkında tartışmaya giren ve her inatçı şeytana uyan birtakım kimseler vardır.” 26
Akl-ı cehul:
Bütün günahları irtikab edip fütursuzca yapan, nefsine ve şeytana uyup keyfine, zevkine, günaha düşkün olan, cühela, süfeha erbab-ı measinin aklı ve nefsidir.
“Dileseydik elbette onu bu ayetler sayesinde yükseltirdik. Fakat o, dünyaya saplandı ve hevesinin peşine düştü. Onun durumu tıpkı köpeğin durumuna benzer. Üstüne varsan da dilini çıkarıp solur, bıraksan da dilini sarkıtıp solur. İşte ayetlerimizi yalanlayan kavmin durumu böyledir. Kıssayı anlat; belki düşünürler.” 27
Akl-ı cehul hakkında da bir hadis-i şerifte şöyle buyurulmuştur:
“Ey Ademoğlu! Rabbına itaat et ki, sana akıllı densin; Ona asi olma ki cahillerden olursun.” 28
Enfal Suresinde de Allah Teala şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz ki, Allah katında debelenen canlıların en kötüsü bir türlü akıl erdirmez olan sağırlar ve dilsizlerdir.” 29
Yoksa sen, onların çoğunun söz dinler veya aklını kullanan olduğunu mu sanıyorsun? Hayır, onlar hayvanlar gibidir, hatta onlar yolca daha da sapıktırlar.” 30
Akl-ı vehbi
Kudsi cilayı ve ilahi nurIarı almaya müsait ve ileri bir kabi’liyeti olan akıldır, Bu akılda, herhangi bir tefekkür ve teemmül gayreti olmaksızın ilahi nurlar parlarıldamaya başlar, bilgiler meydana gelir. Gayb aleminden gelen o nurlar tam ve mükemmel şekilde akar da akar. Cenab-ı Peygamberin Hz. Ali (r.a)’ye demiş olduğu şu hadisten de akl-ı vehbi kasd olunmaktadır.
“Allah Teala, akıldan daha şerefli bir şey yaratmamıştır” 31
“Biz onu kendi indimizde bir ilimle talim ettik ki, o ilim kitap veya bir üstazdan teallüm vasıtasıyla değil, belki bizim ona bildirdiğimiz bazı esrardan bazısının ledünniyatını bildirmekten ibarettir.32
Yine Cenab-ı peygamberin Hz Ali (r.a)’ye söylemiş olduğu şu hadiste akl-ı vehbi ifade olunmuştur.”Ya Ali, insanlar Allah’a iyiliğin çeşitleriyle (manen) yaklaşırken sen aklın ile yaklaş.” 33 Zira fıtri ve zaruri ilimlerle Allah’a vuslat mümkin değildir. Belki kesbedilen ve çalışma neticesinde elde edilen ilimlerle insan Allah’a yaklaşır. Fakat Hz. Ali (r.a) gibi kahraman lar aklını kullanıp alemlerin rabbına yalaşmaya vesile olan ilm-i ledünniyi elde edip Allah (c.c.) vuslata muktedirler.
*****************
Dipnot:
M.Hikmet tuzkaya (k.s)
1- Zümer Suresi: 18.
2- Ebu Mansur ed-Deylemi, Müsned-i Firdevs. İmam-ı Gazali İhyau Ulumi’d-din, c. 1/277
3- Tirmizi, İbn-i Mace, Riyazu’s-Salihin c. 1, s. 314, Erkam Yayınları.
4- Al-i İmran Suresi: 7.
5- İbn-i Kesir, c. 3, s. 1173.
6- Al-i İmran Suresi: 190-191
7- Tefsir-i İbn-i Kesir, c. 4, s. 1512.
8- el-Acluni, Keşfü’l-Hafa, c. 1, s. 143.
9- Ankebut Suresi: 43-44.
10- Duhan Suresi: 39.
11- Lokman Suresi: 25.
12- İbn Muhber İbn Şuyab’den, Tirmizi Hz. Aişeden rivayet etmiştir. İmam-ı Gazali, İhyau Ulumi’d-din, c. 1, sh. 89.
13- En’am Suresi: 29.
14- En’am Suresi: 32.
15- İbn-i Asakir, İbn Ebi Derda (r. a.)’dan. Suyuti Camiü’s-Sağir, s. 215.
16- Tevbe Suresi: 85.
17- Necm Suresi: 29.
18- Rum Suresi: 30.
19- Buhari, cenaiz, 80, Tefsir-i Sure-i Rum 30/1, Kader, 3; Ahmed b. HanbeL, 2,315 346. Tirmizi, Kader: 5 Hadis no: 2138.
20- Bakara Suresi: 86
21- Kehf Suresi: 54.
22- Elmalılı Tefsiri. c. 8, s. 183; Alusi, 15
23- Bakara Suresi: 242.
24- En’ am Suresi: 25.
25- Ebu Nuaym, Hilye’de İmran b. Huseyn’den; İmam Gazali, İhyau ulumi’d-in c.4, s. 388.
26- Hac Suresi: 3.
27- A’raf Suresi: 176.
28- Ebu Nuaym, Hilye; el-Acluni, Keşfü’l-Hafa. c. 1, s.
29, no: 45; FeyZü’l-Kadir c. 1, s. 86, Hadis no: 64.
29- Enfal Suresi: 22.
30- Furkan Suresi: 44.
31- Hakim; Tırmizi; Nevadiru’l usül; İhya c.1 s.91
32- Kehf suresi: 65
33- Ebu Nuaym, Hilye, İmam-ı Gazali, İhyau ulumi’d-in c.1 s.91
Lügatçe:
Allah’a vuslat: Kemale erip Hakk’a kavuşmak. Seyr ve süluku tamamlayıp maksadına ermek.
Akl-ı selim: İyiyi kötüyü fark edip insana hak ve hakikatı takip ettiren akıl.
Akli delil: Kıyas ve akla dayanan delil.
Ağniya: Zenginler
Arif: Hadiseleri keşf ve müşahede yoluyla, yani manevi yollarla bilen,ilahi sırlara ve hakikatlere vakıf olan.
Basiret: Gaflete düşmeden ve hislerine kapılmadan ileriyi ve gerçekleri görme kabiliyeti. Allah’ın nuru ile aydınlanmış kalb gücü. Eşyanın içyüzü ve mahiyeti basiret sayesinde görülebilir.
Cühela: Cahiller.
Dalelet: Hak ve hakikattan; iman ve İslamiyetten ayrılmak, sapmak.Erbab-ı measi: Allah’ın emirlerine karşı gelenler, günah işleyenler.
Ehl-i dünya: Dünyaya haddinden fazla değer verenler. Maddeci kimseler.
Fıtrat: Yaratılış, tıynet, tabiat.
Fıtri: Doğuştan gelen.
Fütursuzca: Çekinmeden, pervasızca.
Hadi: Hidayete erme yolunu gösteren.
Hakaik-i ilahiye: İlahi hakikatler, gerçekler.
Hasretme: Kendini bir şeye verme.
Hükema: Filozoflar.
İlm-i ledün: İlham ve sünuhat ile elde edilen ilim.
İnsan-ı kamil: Allah’ın yeryüzündeki halifesi olması itibariyle onun isim ve sıfatlarına mazhar olan kimse. İnsan-ı kamil aynı zamanda gavs, kutup, mürşid gibi isimlerle de anılır.
İrtikab: Kötü bir iş işlemek.
İşrakiyyun: 12. Asırda yaşamış olan Şehabeddin Sühreverdi’nin keşif ve sezgiye dayanan felsefesi. İşrakiler “on akıl” ve “erbabü’l-enva” gibi tabirler kullanarak hak yoldan sapmışlardır.
İtaat: Uyma, tabi olma.Kabil-i hitab: Kendisiyle konuşulanilen, kendisine hitap edilebilen.
Kemale erme: Olgunlaşma.
Kudsi: Mukaddes.
Maişet: Geçim.Maddiyyun:
Maddeciler, materyalistler.
Mazhar: Nail olma, kavuşma. hali.
Merzuk: Rızıklanmış.
Muhkem: Murad edilen manaya işaret etmesinde kesinlik olan. Başka manaya gelme ihtimali olmayan.
Murakabe: Kendini denetlemek, otokontrol. Bütün hal ve hareketlerinin Cenab-ı Hak tarafından izlendiğinin farkında ve bilincinde olma hali.
Mümeyyiz: İyiyi ve kötüyü birbirinden ayırabilen.
Müsbet: Olumlu.
Müteşabih: Manası açık ve kesin olmayan. Değişik manalara gelebilen.
Nakli delil: Kur’an ve hadis gibi rivayete dayanan delil.
Necat: Kurtuluş.
Selimü’l-kalb: Her çeşit şüpheden ve şirkten arındırılmış, ihlas ve imanla dolu olan temiz kalb.
Süfeha: Eğlence ve israfa düşkün kimseler.
Sünnet: Resulullah’ın (s.a.v)’dan bize nakledilen söz, fiil ve yaşayış tarzı.
Tabiiyyun: Tabiatçılar. Her şeyi tabiat yapıyor diyenler.
Takva: İnsanı Allah’tan uzaklaştıran şeylerden kaçınmak. Allah’a boyun eğerek azabından sakınmak.
Teemmül: Enine boyuna düşünme.
Tefekkür: Hayrı ve şerri görmeye yarayan kalbteki nur. Eşyanın hakikatını anlamak için kalbin muhakemede bulunma faaliyeti.
Teselsül: Sebeplerin zincirleme olarak devam etmesi.
Tevil: Yorum, gerçek mana.
Vürud: Varid olma, gelme.
Vuslat: Kemale erip Hakk’a kavuşmak. Seyr ve sülukü tamamlayıp maksadadına ermek.
Yar ve yaver: Dost ve yardımcı.
Malasef Yorumlar Kapalı.