İ’tikaf sözlük olarak, iyi olsun kötü olsun bir şeye gerekli olmak ve nefsi ona bağlamaktır; Terim olarak, Allah’a yakınlık sağlamak niyetiyle cami’ ve mescide gerekli’ olup bir süre orada eyleşmektir.
İ’takâf m meşruiyeti Sünnet ile sabit olmuştur. Yapılan sahih rivayetlere göre, Resûlullah (A.S.) Efendimiz her Ramazan’m son on gününü Mescid’de i’tikâf niyetiyle geçirirdi. Vefat edeceği yılın Ramazanında ise bu i’tikâfını yirmi’güne çıkarmıştı.[1][1]
Peygamber Efendimizle birlikte Hane-i saadetten bazı kişilerle Ashabından birçok kimseler de i’tikâf sünnetini yerine getirmiş ve Peygamber (A.S.) Efendimizin vefatından sonra da bunu sürdürmüşlerdir.
İ’tikâf : Vâcib, Müekked Sünnet ve Müstehab olmak üzere üç kısma ayrılır.
Vâcib olan i’tikâf, adanılan i’tikâftır. Müekked Sünnet olanı, Ramazanın son on gününde yapılan i’tikâftır. Müstehab olanı, bu ikisi dışında yapılan i’tikâftır.[2][2]
Adanılan i’tikâf mutlak ve muallak olabilir. «Allah rızası için i’tikâf edeceğim…» diyerek adayanın bu niyeti mutlak anlamdadır. «Allah hastama şi£a verirse şu kadar gün veya saat mescidde i’tikâf edeceğim…» diyerek adayanın bu niyeti muallak yani bağlantılı anlamdadır.
Bu konuda Resûîüllah (A.S.) Efendimiz şöyle buyurmuştur :
«Kim Allah’a itaati adarsa, O’na itaat etsin.»[3][3] Hz.Ömer CR.A.) de :
— Ey Allah’ın Resulü! Mescid’de bir gece i’tikâfa girmek üzere adadım, ne buyurursunuz?
Diye sorduğunda, Resûîüllah (A.S.) ona :
— Ya Ömer! Adadığını yerine getir… diye buyurmuştur.[4][4] Adanılan t’tikâf, Adanıîdığı Şekilde Yapılmalıdır :
Adanılan i’tikâf, adanılcUğı ölçü ve anlamda yapılmalıdır. Bir gün veya geceli gündüzlü iki gün veya üç saat i’tikâfa niyet eden kimsenin, niyetine göre i’tikâf yapması vâcibdir.
Müstehab olan i’tikâf :
Müstehab olan i’tikâf in sınırlı bir vakti yoktur. î’tikâf niyetiyle az veya çok mescidde eyleşmeye niyet getirmekle gerçekleşir. Bu niyetle mescidde eyleştiği süre içinde sevap kazanır.[5][5]
İ’tikâfm bir takım şartları vardır ki onlara riâyet etmek gerekir :
1. Niyet etmek.
Niyet, bilindiği gibi âdetle ibâdeti birbirnden aynan hadd-ı fasıldır. Bu bakımdan niyetsiz yapılan i’tikâf sahih değildir. Bunda ic-mâ’ vardır.[6][6]
2. Ezan ve ikamet okunup içinde cemaatle namaz kılman bir cami’ veya mescidde yerine getirmek.
Bu şart hem âyet, hem sünnet ile sabit olmuştur. Cenâb-ı Hak :
«Mescidlerde i’tikâfta bulunduğunuz zaman kadınlarınıza yaklaşmayın…» [7][7]buyurmuştur.
Sünnete gelince, Resûîüllah (A.S.) Efendimizin Mescid dışında başka bir yerde i’tikâfa girmediği kesinlikle bilinmektedir. Ashab-ı Kiram da ancak mescidlerde i’tikâf yapmışlardır.
Ancak Mescid Konusunda Mezheplerin Farklı Görüşleri Olmuştur.
a) İmam Ebû HanîVe, Ahmed bin Hanbel ve Ebu Sevr’e göre, yukarıda belirttiğimiz gibi içinde ezan ve ikaanıet okunup beş vakit namaz kılman herhangi bir cami’ ve mescit i’tikâf yapmak için caizdir.
b) İmam Şafiî ile İmam Mâlik’e göre, her cami’ ve mescidde i’tikâf yapmak caizdir. Ancak içinde ezan ve ikaanıet okunup beş vakit namaz kılınan cami’lerde yapmak afdaldır.[8][8]
a) Mescid-i Haram,
b) Sonra Mescid-i Nebevi,
c) Sonra Mescid-i Aksa,
d) Sonra da cemaati en çok olan cami’ler.[9][9]
Ancak kadın hakkında bu ölçü ve durum değişir. Kadınlar cami ve mescidlerde i’tikâfa girmez. Evlerinde namaz için ayırdıkları oda veya kısım onlar için mescid hükmündedir, bu bakımdan o gibi yerlerde i’tikâf yapmaları uygun olur. Kadın zaruri bir ihtiyaç olmadıkça İ’tikâfa girdiği oda veya bölümden çıkmaz. Böylece bu sünneti kendi evinde yerine getirir.[10][10]
Bununla beraber kadın beş vakit namaz kılman bir cami’ veya mescidde i’tikâfa girerse, kerahetle caizdir.[11][11]
Kadm kendi evinde namaz kıldığı yerde değil de ayrı bir bölümü i’tikâf için ayırmışsa, o takdirde orada i’tikâfa girmesi caizdir. [12][12]Şafiî’ye göre, evlerde i’tikâfa girilmez.
Kadının evinde namaz kılmak için özel bir bölüm ayrılnıamışsa, o takdirde i’tikâf için uygun bir bölümü ayırabilir.
3. Oruçlu bulunmak.
Vâcib ve Müekked olan i’tikâfta oruç şarttır. Müstehab olan i’ti-kâfta ise oruç şart değildir.
îmanı Şaıiî’ye göre, vâcib olan i’tikâfta da oruç şart değildir.
îmameyn’e göre de müstehab i’tikâf için oruç şart değildir. Aynı zamanda müstehab i’tikâf in belli bir süresi soktur. Bir an için buna niyet getirip cami’a girmesi ve az bir süre eyleşip çıkması caizdir.[13][13]
O halde bir kimse bir gece veya bir gündüz i’tikâf yanmayı adar, fakat o gece veya o gündüzde orucu bozacak bir şeye: veya içsrse, i’tikâfı sahih olmaz. Bunu şöyle açıklamamızda yarar var. İçinde bir şey yiyip içtiği gece veya gündüz i’tikâf yapmayı adarsa, bu sahih olmaz; Çünkü vâcib olan i’tikâfta oruç şarttır.
Allah (C.C.) için bir ay i’tikâf yapacağım, diye adayan kimse oruç tutmaksızm bu i’tikâfı yerine getirirse, sahih olmaz. «Oruç tut-maksızın bir ay Allah için i’tikâfa gireceğim…» diye niyet etse bile yine de adadığı bu i’tikâfı oruçlu geçirmesi şarttır. [14][14]
Ramazan ayında i’tikâfa girmeyi adayan kimsenin hem niyeti, hem adadığı sahihtir, Ramazanda oruçlu bulunduğu için i’tikâfıni yerine getirir, ayrıca Ramazan dışında bu adağı için bir ay oruç tutmasına gerek yoktur. Ancak Ramazan ayında i’tikâfa gireceğini adar da i’tikâfa girmezse, o takdirde Ramazan çıktıktan sonra hem bir ay i’tikâfa girmesi, hem bu süreyi oruçlu geçirmesi vâcibdir. Aksi halde caiz değildir.[15][15]
Bu durumda ikinci Ramazan girinceye kadar i’tikâfa girmez de Ramazanda bu adağım yerine getirirse yeterli sayılmaz. Çünkü bir ay i’tikâf orucu onun üzerinde borç olarak bulunuyordu. Şimdi tutmaya başladığı oruç ise, zaten kendisine farz olan bir oruçtur, borca mahsup edilemez.
Bunun için bir ay i’tikâfa gireceğini adar ve sonra bu adağını Ramazan ayında getirmeye başlarsa, kâfi değildir.[16][16]
Nafile oruca niyet edip sabahladıktan sonra o gün i’tikâfa girmeyi adar ve o oruçla i’tikâfa girerse, caiz ve sahih olmaz. Çünkü adanılan i’tikâf in orucu vâcibdir. Onun başladığı oruç ise nafiledir. Bu İmam Ebû Hanîfe’ye göredir.[17][17]
4. Müslüman ve âkil olmak.ayhali, lohusalık ve cünüplükten temizlenmiş bulunmak.
Çünkü kâfir kişiler ibâdete ehil değillerdir. Akli dengesi yerinde olmayan kimse ise niyete ehil değildir. Ayhali, lohusa ve cünüp kimselerin ise cami’ ve mescidlere girmeleri haramdır.[18][18]
İ’tikâf konusunda ergen olmak şart değildir. Bu bakımdan aklı başında olup temyiz çağma giren çocukların i’tikâfa girmesi sahihtir. Bunun gibi erkeklik ve dişilik te şart değildir. Hür ve köle kayıtları da şartlar arasında yoktur. Hür kişiler i’tikâfa girebileceği gibi, köleler de girebilir. Ancak kadının kocasından, kölenin de efendisinden müsaade alması gerekir. [19][19]
Koca karısına i’tikâf için izin verdikten sonra artık onu men’et-mesi caiz değildir. Efendi kölesine izin verdikten sonra onu men’ede-bilir, ancak bundan dolayı isaet işlemiş (uygun olmayan bir harekette bulunmuş) sayılır. Köle mükâteb olursa, o takdirde efendisinden izin almasına gerek yoktur.[20][20]
Kadın ve Köle î’tikâfta Bulunmayı Adarsa :
Kadın veya köle i’tikâfta bulunmayı adarsa, kadının kocası kölenin de efendisi onları bu adağı yerine getirmekten alıkoyabilir. Ancak isaet işlemiş olur. [21][21]Kadın boşandıktan, köle de hürriyetine kavuştuktan sonra bu adağım yerine getirir.
Koca karısına bir ay i’tikâfa girmeğe izin verir, kadın da bunu üstüste yapmayı arzu ederse, kocası onun üstüste yapmasına engel olabilir. Ama ona üstüste bir ay i’tikâf yapmak üzere izin vermişse, artık buna müdahale edemez.[22][22]
a) Ancak hayırlı bir konu veya bir iş olduğu zaman konuşmak, bunun dışında susup zikir ve teşbihle meşgul olmak.
b) Daha çok Ramazanın son on gününde bu sünneti yerine getirmeğe çalışmak.
c) Cuma ve cemaati olan ve günde beş vakit cemaate açık tutulan merkezi bir cami’i tercih etmek.[23][23]
d) İ’tikâfta bulunduğu sürece Kur’ân okumak, Hadîs ezberlemek ve İslâmî ilimler üzerinde araştırma yapmak.
e) Peygamber (A.S.) Efendimizin hayatını okumak. İslâm büyüklerinin hizmetleriyle ilgili kitapları dikkatle takip etmek.[24][24]
Günah ve keraheti gerektirmiyen konular hakkında konuşmakta bir sakınca olmadığı fukahaca belirtilmiştir. O halde gerektiğinde yararlı hususlarda düşüncelerini ortaya koymak, iyilik ve hayır tavsiye etmek cevaz kapsamına girmektedir.[25][25]
İ’tikâf in ruh ve beden üzerinde sayılmiyacak kadar, olumlu te’-sirleri vardır. Bir süre dünya dağdağasından eli eteği çekip Cenâb-ı Hakk’a yönelmek, madde çukurunun üzücü ve ezici havasını bırakıp mânanın ferahlatıcı havasına girmek, her şeyden önce ruhla beden, dünya ile âhiret arasında en sağlam dengeyi kurmaya yardımcı olur.
Mabedin ruhani havası içinde beş vakit namazı cemaatle kılmak, bir namazdan sonra diğerini sabırsızlıkla beklemek, kalbi ve dili Allah’ı anmakla cilalamak, Kur’ân’m fuyuzatıyla vicdanı geliştirmek, merhamet duygularını kamçılamak insanın hayatta elde edeceği en yüksek değerler değil midir? Her şeyden evvel hayvani sıfatların te’sirinden kurtulup melekleşmeğe çalışmak, bir fani için erişilmesi zor olan derecelerdendir.[26][26]
İ’tikâf da Allah’a kulluk vadisinde yerine getirilmesi tavsiye edilen ibâdetlerden biridir. Bu bakımdan şartlarına ve adabına uygun yapılması gerekir. Aksi halde ya hükümsüz kalır, ya da sevap ve fazileti noksanlaşır. Bu bakımdan i’tikâfı bozan şeyler şöylece sıralanmıştır :
1. Zaruri ihtiyaçlar dışında cami’den dışarı çıkmak. îmam Ebû Hanîfe’ye göre, ihtiyaç dışı cami’den dışarı çıkmak i’tikâfı bozar, yeniden niyet edip başlanması gerekir. îmameyne göre, bozulmaz ama sevap ve faziletini düşürür.[27][27]
Cami’den ihtiyaç dışı çıkmak ister unutarak, ister kasden olsun fark etmez. Yani her ikidurumda da i’tikâf bozulur. [28][28]Kadın da evinde i’tikâfa girdiği bölümden zarurî bir ihtiyaç olmadıkça çıkmaz. Aksi halde i’tikâfı bozulur.[29][29]
Cami’de abdest alacak bir ortam mevcut değilse, o takdirde mu’-tekif kendi evine gidip abdest alabilir. Ne var ki evde ihtiyaç fazlası oyalanırsa, i’tikâfı bozulur.
Bunun gibi, i’tikâfa girdiği mescidde cuma kılmimyorsa, o tak-‘ dirde cuma namazı için başka bir cami’a gidebilir. Namazı kılınca vakit kaybetmeden, başka bir işle meşgul olmadan mescdine döner. Aksi halde i’tikâfı bozulmuş olur.[30][30]
2. Yemek, uyumak ve benzeri şeyler için dışarı çıkıp bu gibi ihtiyaçlarını gidermeye çalışırsa, i’tikâfı bozulur. Çünkü cami’de uyumak ve yemek yemek caizdir.[31][31]
î’tikâfa girdiği cami’ yıkılma tehlikesi arzeder veya çok rahatsız edecek biçimde akıntı yapar ya da kapı ve pencereleri kırılıp soğuktan koruyacak özelliğini kaybederse, o takdirde başka bir cami’a nakletmesinde bir sakınca yoktur. Bu istihsanen böyledir. Fetva da buna göredir.[32][32]
Bunun gibi, bulunduğu cami’de ya canından ya da malından endişe duyarsa, daha güven verici bir cami’a nakledebilir.[33][33]
3. Zaruri ihtiyacı için dışarı çıktığında alacaklısı tarafından borcunu ödemesi için bir müddet alıkonulursa, İmam Ebû Hanîfe’-ye göre i’tikâfı bozulur. îmameyn’e göre bozulmaz. İmam Serahsî, îmameyni bu konudaki ictihadlarmda kolaylık vardır, diyerek fetvaya daha uygun olduğunu belirtmiştir.
4. Bayramlaşmak için dışarı çıkıp oyalandığı takdirde i’tikâfı bozulur.
5. Cenazeyi teşyi’ için dışarı çıktığı takdirde de i’tikâfı bozulur. Cenaze namazı için de çıkması aynı hükmü gerektirir.[34][34]
6. Hastalandığı için çıkıp bir süre oyalanırsa, i’tikâfı bozulur. Zaten bu durumda çıkması da gerekir. Çünkü sıhhati korumak için başlanılan bir ibâdet -ileride yerine getirilmek üzere terkedilebilir.
Ancak i’tikâfa girmeyi kendine adarken, hastayı ziyareti, cenaze namazına katılmayı, ilim meclisine katılmayı ve benzeri şeyleri şart koşarsa, o takdirde i’tikâfta iken bunları çıkıp yerine getirmesinde bir sakınca yoktur. Yani i’tikâfı bozulmaz.[35][35]
Bulunduğu cami’den sadece başını çıkarıp yakınlarına yıkatmasında da bir sakınca yoktur. Çünkü dışarı çıkmaksızın bu tür temizliklere ihtiyaç vardır.[36][36]
Bütün bu saydığımız sakıncalar vâcib olan i’tikâf içindir. Nafile i’tikâfta bunlar sakınca sayılmamaktadır. Şöyleki Nafile i’tikâfagiren kimse, özrü olsun olmasın dışarı çıkabilir. Mezhebin zahir rivayeti budur. Hem hastayı ziyarete gidebilir, hem cenaze namazı kıl-‘ mak üzere çıkabilir.[37][37]
7. Cinsel temasta bulunmak veya buna yol açacak bir takım hareketlere tevessül etmek de i’tikâfı bozar. O halde i’tikâfta bulunan kimsenin cinsel yaklaşmada bulunması, karısını öpmesi, okşaması ve benzeri davranışlarda bulunması haramdır. Bütün bunlar i’tikâfı bozar.[38][38]
Durduğu yerde ihtilâm olan veya bu vaziyette uyanan kimsenin i’tikâfı bozulmaz. Ancak cinsel kanuları düşünerek ihtiîâm olursa i’tikâf m faziletini yitirmiş olur. Çünkü i’tikâf bir bakıma ruhen arınmak ve bir süre melekle şm ektir. Belirtilen hususlar buna aykırıdır.[39][39]
İhtilâm olan mu’tekif, cami’de yıkanmak imkânı varsa oracjta, yıkanır. Bu mümkün olmadığı taktirde dışarı çıkıp yıkanır. Ancak oyalanmadan cami’a döner.[40][40]
8. Bayılmak veya aklî dengeyi kaybetmek de i’tikâfı bozan sebepler arasında bulunuyor.
O halde bir iki gün baygın kalır veya aklî dengesi bozulursa, o takdirde başladığı i’tikâf bozulur, kendine gelince kaza etmesi gerekir.[41][41]
9. İ’tikâfta iken bunayan kimsenin de i’tikâfı bozulur. İleride bu durumdan kurtulunca kaza etmesi gerekir.[42][42]
a) İbâdet sanarak hiç konuşmamak.
İ’tikâfta ibâdet zannıyla hiç konuşmamak, yani susmayı tercih etmek mekruhtur. Ama böyle zannetmeyip susuyorsa, o takdirde kerahet yoktur. Ne var ki günaha girmiyeyim, bir takım hatâlar işle-miyeyim diye susarsa o takdirde bu makbul bir davranıştır. Mu’tekife yakışan da böyle davranmaktır. Çünkü halktan ayrılıp mabede kapanarak Allah’a yaklaşmaya çalışan kimsenin her haliyle günahlardan kaçınması gerekir.[43][43]
b) Ahlâk dışı söz ve davranışta bulunmak.
c) Zaruri ihtiyaç dışında ahm-satımda bulunmak.
Fukaha bunu genellikle mahzurlu saymış ve mekruh kabul etmişlerdir. [44][44]Sahih olan görüş te budur.
Bu arada bekâr ise bir kızla nikâh akdi yaptırması mekruh sayılmamıştır. Ayrıca elbise değiştirmek, güzel koku sürünmek ve benzeri hareketlerde bulunmak da mekruh değildir.
Vâcib olan i’tikâf bozulduğunda onu kaza etmek vâcib olur. Ramazan dışında vâcib bir i’tikâfı yerine getirirken orucunu bozarsa, o günü kaza etmesi gerekir. [45][45]
t’tikâfa girmeyi arzu ettiğinde bunu dil ile de söylemesi uygun olur. Yani i’tikâfa hem kalb, hem dil ile niyet etmesi, sadece kaîb ile yetinmemesi tavsiye olunmuştur. Şemsü’l-Eimme El-Halvani de aynı hususu belirtmiştir.
Şu kadar gün veya şu kadar gece i’tikâfa gireceğim, diye niyet ederse, gündüzle beraber geceleri de, gecelerle beraber gündüzleri de i’tikâf etmesi gerekir. [46][46]Ancak «üç gündüz» veya «üç gece» derken bununla sadece gece veya gündüzü kasdederse, o takdirde «üç gündüz» niyetiyle sadece üç gündüz i’tikâf eder, geceleri bulunduğu yerden çıkar. Böyle bir niyet caiz görülmüştür. Yani i’tikâfa niyet edilirken mutlaka hem gece, hem gündüz i’tikâfta bulunmak şart değildir. Kişinin niyetine göre, ayarlanır; yalnız geceleri derse, sadece geceleri; yalnız gündüzleri derse, sadece gündüzleri i’tikâfa girmesi gerekir.[47][47]
Ancak hem gece, hem gündüzü kasdederek meselâ üç gün i’tikâfa girmeye niyet ettim, derse, o takdirde her gündüzü gecesiyle birlikte i’tikâflı geçirmesi gerekir. Bir gün gündüzleyin, diğer gün geceleyin şeklinde ayırarak yapmak caiz değildir.[48][48]
Belirli bir ayda veya herhangi bir ayda yada otuz gün i’tikâfa gireceğim, diye niyet eden kimsenin bir ay üstüste i’tikâf yapması gerekir. Ancak bir ay ardarda değil, dağınık biçimde i’tikâf yapacağım, derse o takdirde dağınık biçimde bu adağım yerine getirebilir.
Sadece bir ay i’tikâf yapacağım derse, bunu istediği herhangi bir ayda yerine getirebilir.[49][49]
î’tikâfa ister gündüzleyin, ister geceleyin başlamış olsun, her iki durumda da geceleyin başlamış, sayılır. Çünkü her gece kendisinden sonra gelecek olan gündüze tabi’ sayılır.[50][50]
«Allah için iki gün i’tikâf edeceğim» diye adar ve güneş henüz batmadan i’tikâfa başlarsa, o geceyle gündüzünü ve onu takip eden diğer geceyle gündüzünü i’tikafla geçirir, güneş battıktan sonra iki gün tamamlanmış sayılır.[51][51]
Genellikle bayram günleri i’tikâf yapmak mekruhtur. Bununla beraber bir kimse bayram günü i’tikâf yapacağını adar veya bu hususta yemin ederse, bayram günü i’tikâf yapmaz; bilahare kaza etmesi gerekir. Yemininden dolayı da keffaret ödemesi vâcib olur. Bununla beraber bayram günü i’tikâf yaparsa, yemin veya adadığını yerine getirmiş sayılır, ne var ki kerahet işlemiş olur.[52][52]
Yemin ve adak yapmaksızın i’tikâf niyetiyle cami’a giren kjmse biraz durduktan sonra çıkacak olursa, bir şey gerekmez.
Belirli bir gün veya belirli bir ayda i’tikâfa niyet eder, fakat başka bir günde veya başka bir ayda i’tikâfa girerse, kâfi gelir. Bunun gibi Mescid-i Haram’da veya Mescid-i Nebevî’de i’tikâfa gireceğini adar, bununla beraber bu adağını başka bir cami’de i’tikâfa girmek suretiyle yerine getirirse, caiz olur.[53][53]
Bir ay i’tikâfa girmeyi adadıktan sonra henüz adağını yerine getirmeden dinden çıkar, sonra tekrar Kelime-i Şehadet getirerek İslâm’a girerse, artık kendisine bir şey gerekmez. Yani irtidad etmeden önce yapmış olduğu i’tikâf adağını yerine getirmesi gerekmez. Ancak yerine getirmesi daha hayırlı olur.[54][54]
Üzerinde bir ay i’tikâfa girme adağı bulunduğu halde bunu yerine getirmeden ölürse, varislerinin keffaret vermesi gerekmez, ancak kendisi vasiyyet ederse, o takdirde her güne bedel bir fidye (1667 kg. buğday bedeli) fakire ödenir. Bu da malının üçte birini aşmadığı takdirde böyledir. Aştığı takdirde varislerin müsaadesi alınır.[55][55]
Hasta yatarkan bir ay i’tikâfa girmeyi adar ve fakat iyileşmeden vefat ederse, hiçbir şey gerekmez. Çünkü adağını yerine getirecek kadar zaman bulamamıştır. Ama iyileştikten bir gün sonra ölürse, o takdirde bütün bir ay için keffaret vermesi gerekir. Vasiyyet etmişse aynen uyulur. Etmemişse, bu vârislerin kendi arzusuna kalmış bir husustur, verip vermemekte serbesttirler.[56][56]
[1][1] Buharı – Ebü Davut – İbn Mâce.
[2][2] Fethü’l-Kadir – Fetâvâ-yi Hindiyye.
[3][3] Sahih-i Buharî.
[4][4] Sahih-t Buharî.
[5][5] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/239-240.
[6][6] Mî’racü’d-Diraye – Fetvâ-yi Hindiyye – El-Bedayi’ – tbn Âbidin.
[7][7] Bakare Sûresi Âyet : 187.
[8][8] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/240-241.
[9][9] Et-Tebyîn – Zeylai – Fetâvâ-yi Hindiyye – El-Bedayi’ – Kâsanî – El-Muhit-Serahsî.
[10][10] El-Mebsut – Serahsi – Fetâvâ-yi Hindiyye.
[11][11] El-Mebsut – Serahsî – Fetâvâ-yi Hindiyye.
Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/241.
[12][12] Et-Tebym – Zeylaî.
[13][13] Et-Tebyİn – Zeylaî.
[14][14] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/242.
[15][15] El-Muhit – Radıyüddin Serahsî – Fetâvâ-yi Hindiyye.
[16][16] El-Muhit – Radıyüddin Serahsî – Fetâvâ-yi Hindiyye.
Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/242-243.
[17][17] El-Muhit – Serahsi – Bahrirâik – îbn Nüceym.
[18][18] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/243.
[19][19] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/243.
[20][20] Fetâvâ-yi Kaadıhan – Fetâvâ-yi Hindiyye.
[21][21] Fethü’l-Kadîr – Kemal Ibn Hümam.
[22][22] El-Muhit – Radıyüddin Serahsi – Fetâvâ-yi Hindiyye.
Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/243-244.
[23][23] Fethü’l-Kadir – Kemal Ibn Hümam.
[24][24] Siracü’l-Vehhac – Halvani.
[25][25] Şerh-i Tahavi – Fetâvâ-yi Hindiyye.
Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/244.
[26][26] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/244-245.
[27][27] El-Muhit – Serahsi.
[28][28] Fetâvâ-yi Kaadıhan.
[29][29] El-Muhit – Serahsi – Fetâvâ-yi Hindiyye.
[30][30] El-Muhit – Serahsî – El-Bedayi’ – Kâsani.
[31][31] El-Hidâye – Merğinanî.
[32][32] El-Bedayi’ – Kâsani.
[33][33] Et-Tebyîn – Zeylaî.
[34][34] Et-Tebyin – Zeylaî – Fet&râ-yi Hindiyye.
[35][35] Tatarhaniyye – Fetâvâ-yi Hindiyye.
[36][36] Tatarhaniyye – Fetâvâ-yi Hindiyye.
[37][37] Şerh-i Nukaye – Şeyh Ebû’l-Mekârim.
[38][38] El-Bedayi’ – Kâsani.
[39][39] El-Bedayi’ – Kâsani – Et-Tebyîn – Zeylai.
[40][40] El-Bedayi’ – Fetâvâ-yi Kaadıhan.
[41][41] El-Bedayi – Fetâvâ-yi Kaadıhan.
[42][42] Fetâvâ-yi Kaadıhan.
Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/245-247.
[43][43] Bahrirâik – İbn Nüceym – El-Cevheretü’n-Neyyire.
[44][44] Fetâvâ-yi Kaadıhan – El-Bedayi’ – Kâsani.
[45][45] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/247-248.
[46][46] Hızanetü’l-Ekmel – Abu Abdillah Cürcani.
[47][47] EI-Bedayi’ – Kâsani – Fetâvâ-yi Hindiyye.
[48][48] El-Bedayi’ – Kâsanî – Fetâvâ-yi Hindiyye.
[49][49] El-Bedayi’ – Kâsani – Fetâvâ-yi Hindiyye.
[50][50] El-Kâfi – Hızanetü’l-Ekmel – Ebu Abdillah Cürcani.
[51][51] Fetâvâ-yi Kaadıhan – Fetâvâ-yi Hindiyye.
Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/248-249.
[52][52] El-Hulâsa – Bahrirâik – İbn Nüceym.
[53][53] Bahrirâik – îbn Nüceym – Fetâvâ-yi Hindiyye.
[54][54] El-Muhit – Radıyüddin Serahsî.
[55][55] El-Bedayi’ – Kâsarü – Fetâvâ-yi Hindiyye.
[56][56] Fetâvâ-yi Hindiyye.
Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/249-250.
Malasef Yorumlar Kapalı.